Çipli taraftarlık..
Görevliye kartını uzatıyor. Görevli kartı okuyucudan geçiriyor ve onun içeriye girebileceğine onay veriyor. İçeride sadece o kartla alışveriş yapabiliyor. O kart onun İtalya sınırları içerisinde gireceği her maç için yanında bulundurması zorunluluk olan bir parçası çünkü.
İtalya'da federasyon ve kulüpler ortak bir karar ile bu 'taraftar kimlik kartı' projesini uygulamaya soktular. Bu kartı tuttuğunuz kulübe tüm kişisel verilerini bildirdikten sonra sahip oluyorsunuz. Bu veri havuzuna, önce kulüp sonra federasyon daha sonra da büyük birader devletin güvenlik kurumları istedikleri anda erişebiliyor.
İlk çıkış noktası da kerameti kendinden menkul o kelime: Güvenlik. Taraftar olaylarının engellenmesi ve faillerinin rahatça bulunabilmesi için bu kart bir araç olarak sunuluyor. Buraya kadar bu güvenlik konseptini anlamaya çalışıyoruz ama sonrasi iyice garipleşiyor. Kartlar aynı zamanda bir tüketim aracı haline dönüştürülüyor. Stadlarda sadece o kartla alışveriş yapabiliyorsunuz, biletinzi o kartla alabiliyorsunuz ve bunun yanında büyük kart kartelleri ile de bu kartı hayatın her alanında kullanabiliyorsunuz. Bunlar tüketicilere kolaylık sağladığını iddia eden büyük finans kuruluşlarının saçma sapan tanıtım reklamlarındaki abartılı sözlere ne kadar da çok benziyor değil mi?
Taraftar önce kategorize ediliyor, ayrıma tabi tutuluyor, fişleniyor, bir tüketici misyonu artan bir vahşilikte üzerine yükleniyor. Bir kart ile taraftar olduğunuzu belgeliyorsunuz yoksa siz sistem tarafından tanınmıyorsunuz. Harcama bilgilerinizden tutun da bütün kişisel verilerinizi bu gönülden tuttuğunuz takıma isteye isteye veriyorsunuz. Taraftar profiliniz çıkartılıyor ve siz buna göre bir taraftar derecesi alıyorsunuz. Çok harcayan, az harcayan, akıllı duran, hırçınlık yapan vb. kategoriler.
Sonuçta ne mi oluyor? Taraftar diye birşey kalmıyor. Markete gidip bir ürünü alan bir müşteri gibi oluyorsunuz. Marka düşkünü bir müşteri oluyorsunuz. O markadan başka hiçbir markayı tercih etmeyen bir sürekli tüketici oluyorsunuz. Taraftarlık ise o kartta isminizin yazmasında ibaret birşey oluyor. Çipiniz kadar taraftar oluyorsunuz.
İtalya'da federasyon ve kulüpler ortak bir karar ile bu 'taraftar kimlik kartı' projesini uygulamaya soktular. Bu kartı tuttuğunuz kulübe tüm kişisel verilerini bildirdikten sonra sahip oluyorsunuz. Bu veri havuzuna, önce kulüp sonra federasyon daha sonra da büyük birader devletin güvenlik kurumları istedikleri anda erişebiliyor.
İlk çıkış noktası da kerameti kendinden menkul o kelime: Güvenlik. Taraftar olaylarının engellenmesi ve faillerinin rahatça bulunabilmesi için bu kart bir araç olarak sunuluyor. Buraya kadar bu güvenlik konseptini anlamaya çalışıyoruz ama sonrasi iyice garipleşiyor. Kartlar aynı zamanda bir tüketim aracı haline dönüştürülüyor. Stadlarda sadece o kartla alışveriş yapabiliyorsunuz, biletinzi o kartla alabiliyorsunuz ve bunun yanında büyük kart kartelleri ile de bu kartı hayatın her alanında kullanabiliyorsunuz. Bunlar tüketicilere kolaylık sağladığını iddia eden büyük finans kuruluşlarının saçma sapan tanıtım reklamlarındaki abartılı sözlere ne kadar da çok benziyor değil mi?
Taraftar önce kategorize ediliyor, ayrıma tabi tutuluyor, fişleniyor, bir tüketici misyonu artan bir vahşilikte üzerine yükleniyor. Bir kart ile taraftar olduğunuzu belgeliyorsunuz yoksa siz sistem tarafından tanınmıyorsunuz. Harcama bilgilerinizden tutun da bütün kişisel verilerinizi bu gönülden tuttuğunuz takıma isteye isteye veriyorsunuz. Taraftar profiliniz çıkartılıyor ve siz buna göre bir taraftar derecesi alıyorsunuz. Çok harcayan, az harcayan, akıllı duran, hırçınlık yapan vb. kategoriler.
Sonuçta ne mi oluyor? Taraftar diye birşey kalmıyor. Markete gidip bir ürünü alan bir müşteri gibi oluyorsunuz. Marka düşkünü bir müşteri oluyorsunuz. O markadan başka hiçbir markayı tercih etmeyen bir sürekli tüketici oluyorsunuz. Taraftarlık ise o kartta isminizin yazmasında ibaret birşey oluyor. Çipiniz kadar taraftar oluyorsunuz.
Post a Comment