O Şarabi Eşkiyalar..
Mesela Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu ‘resmen’ ilan ettiği günden beri, yarışı ikinci sırada bitiren Trabzonspor cephesinde ‘Gerçeği kabullenememe hali’ zaman zaman siyasete de ‘sirayet’ ediyor. Bordo-Mavili kimi taraftarlar arasında, ‘ezeli’ rakiplerinin Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kayırıldığına dair bir düşünce var ve bu düşüncenin sandıkta, ‘Tepki oyları’yla ifade edileceği hissiyatı da halihazırda mevcudiyetini koruyor. İster ‘Kayırılma’ hissiyatı, ister paranoyası deyin, bu gerçek Başbakan’ın gündemine de uğradı ve Erdoğan, 31 Mayıs’taki Trabzon mitinginde konuya kendince açıklık getirdi. Özetle şöyle dedi Başbakan: “Memleketimin takımı Çaykur Rizespor Süper Lig’e çıkamadı, mahallemin takımı Kasımpaşa Süper Lig’den düştü. Benim futbol konusunda iddia edildiği gibi bir kudretim yok. Ayrıca Trabzonspor’la da arama kimse giremez.” Erdoğan’ın, belki de seçim kampanyası boyunca en serinkanlı, en mantıklı açıklamaları bu konuşmalarda kıyıya vuruyordu. Dokuz puanlık arayı ne Başbakan, ne ‘Fenerbahçe’nin saha dışı oyunları’ kapattı. Bizatihi Trabzonspor futbol takımı’nın kapasitesi, gücü, vizyonu, kriz yönetememe hali bu aranın erimesine neden oldu. Eskişehirspor maçının bitiş düdüğüyle Fenerbahçe, şampiyonluğunu çoktan ilan etmişti bile.
‘Öteki’ni anlamak
Lakin mesela Hopa’da kendisine tepki gösterenlere ‘Eşkıya’ diyen, The Economist’ten Nuray Mert’e kadar önüne gelene öfke kusan ve futbolumuzdaki en temel sorun olan ‘Öteki’ni, yani rakip takımı anlamak ve kendisini onun yerine koymak problemini, siyaset alanında sürekli üreten Başbakan, yeşil saha meselelerine ilişkin sinirini de birkaç ay önce, Türk Telekom Arena’nın açılışında yaşananlardan sonra göstermişti. Malum, Galatasaray’ın yeni mabedinin açılışında o gece stada gelenler Başbakan’a, TOKİ Başkanı’na ve nihayetinde kulübün o dönemki Başkanı Adnan Polat’a tepki göstermiş ve bunu da ıslık ve yuhalamalarıyla, ‘Medenice’ göstermişlerdi. O gece yaşananların faturasını ödeyen kişi Polat oldu. ‘Ex-başkan’, Başbakan ve şürekâsının kızgınlıkla stadı terk etmesinden sonra, aynı tavrı gösterince, camia da kendilerini açılış gününde terk eden bir lideri istemedi ve bugün gelinen noktada, Arena’nın hayrını göremeyen bir Polat ve başkanlık koltuğunda da Ünal Aysal var. Açılış 15 Ocak’taydı ve yaşananlar, hafta boyunca gündeme damgasını vurdu. Başbakan da hafta boyunca boş durmadı, statta tepki gösterenleri ‘nankörlükle’ suçladı, “Size stat yaptık, böyle mi teşekkür ediyorsunuz?” mealinde ifadeler kullandı. Bu ifadelere karşılık, “Ulufe mi dağıtıyorsun, zaten o stat devletin parasıyla yapıldı” diyenler oldu vs.
‘Çok renkli görüntüler’
Futbolla ilgilenen ve kendilerini de daha çok solda tanımlayan bir grup insan da -ki sayıları 3 bini buluyordu-, bir hafta sonra; 22 Ocak’ta Taksim’de toplandı ve Başbakan’ı, stat açılışından sonra yaşananlara ilişkin yaptığı açıklamalarından dolayı protesto etti. Yürüyüş esnasında o klişe deyişle “Çok renkli görüntüler” vardı. Kortejde birçok taraftar grubundan temsilciler yer alıyordu ve tribünlerde çoğu kez boğaz boğaza gelen takımların sağduyulu üyeleri, yan yana kol kola, atkıları ve formaları birbirine karışmış bir şekilde yürüdü. Herhangi bir derbi öncesi, mesela Fenerbahçe ve Galatasaray formaları giyen iki sevgiliyi, iki küçük çocuğu, iki taraftarı yan yana gösteren fotoğrafları çok ilginç bulup sayfalarına, hem de “İşte dostluk bu” türünden başlıklarla taşıyan kimi gazeteler, bu yürüyüşü görmezden geldi. Başbakan Erdoğan da ertesi gün hemen konuya ilişkin yorumunu yaptı: “Bunlar toptan anlamaz, topu görseler bomba diye karakola götürür, oraya da götürmez başka bir yere götürür.”
Bu yazıyı eski bir hesabı kapatmak için kaleme aldım. Söz konusu yürüyüşü Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası düzenlemişti ve sendikanın başkanı da, eski Galatasaraylı Metin Kurt’tu. Üstadı, futbolla ilk kez ilgilenmeye başladığım dönemde (1973-74 sezonu) tanımıştım. TRT’nin siyah-beyaz ekranında karşımıza gelen hem Galatasaray hem de Milli Takım maçlarında sağ kanat ondan sorulurdu. ‘Çizgi Metin’di lakabı ve sağdan akıp giderdi. Şimdi burada geçmişin bu büyük yıldızını tekrar anlatmanın çok da manası yok, bilenler biliyor, bilmeyenler de açıp baksınlar dönemi anlatan kitaplara. Genelde sağ açık oynardı ancak gönlü hep soldan yana olmuştu.
Fatih Terim’e sorsun
Şimdi böylesi bir figürün düzenlediği bir yürüyüşe, “Onlar toptan ne anlarlar” yüzeyselliğiyle yaklaşmak, futbola siyaset katmanın daniskası oluyor. Tamam, Metin Kurt’un futbolla ilişkisi iktidar üzerinden yürümeyebilir, tamam Kurt’un siyasete bakışı, bugün AK Parti saflarında kendisine gelecek arayan Hakan Şükür gibi olmayabilir fakat sonuçta Kurt, hem futbolumuzun, hem de Galatasaray’ın biricik ‘Metin’lerinden biridir. Ben Erdoğan’ın Metin Kurt’u tanımadığını sanmıyorum, eğer tanımıyorsa da bir zamanlar, yani Aralık 2006’da Aday Ülke Karması’yla Avrupa Birliği Karması’nın karşılaştığı maçta, kendisine bol bol asist yapan ve 7-7 biten maçta rakip ağları üç kez havalandıran Fatih Terim’e sorsun. Çünkü Terim ve Kurt, Galatasaray’dan takım arkadaşlarıydı…
Toparlarsak: Referandum öncesi kucakladığı komünistlere bugün ‘Eşkıya’ tanımını reva gören Erdoğan, işin ‘Güzel oyun’ kısmında da duruma göre bazen işin içine siyaseti karıştırıyor, bazen de ikisi ayrı şeyler diyerek, “Futbol sadece futboldur”u yeğliyor.
Meraklısına: Metin Kurt’un öyküsüne ilgi duyanlara, Vecihi Çıracıoğlu’nun Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Gladyatör’ isimli kitabını tavsiye ederim.
İşte 1973-74 sezonu Galatasaray’ı: (Soldan sağa üst sıra) Gökmen Özdenak, Şevki, K. Mehmet, Enver, Ali Yavaş, Yasin, (alt sıra) Bülent Ünder, Fatih Terim, B. Mehmet, Ekrem, Metin Kurt. |
Post a Comment