Bakan Özak’a açık mektup
2 Şubat 2007’de Catania’da bir polisin ölümüyle neticelenen şiddet olaylarının ardından İtalyanlar ülkedeki (amatör/profesyonel ya da milli) bütün futbol müsabakalarını süresiz durdurdular. İlgili güvenlik kriterlerine uymayan (yani öleni öldüreni dahi ayırt edecek kamera donanımına sahip olmayan) statlar hemen kapatıldı, birkaç yüz milyon euroluk takımlar bile başka sahalara taşındılar. İtalyan Senatosu olağanüstü toplandı, kısa bir sürede yeni yasa çıkarıldı: Kulüpler kombine biletleri isimli/resimli hale getirecek. Hiçbir kişi ya da kuruma toplu bilet satılmayacak, maç günü stat çevresinde alkollü içki ticareti yapılmayacak.
Hatta o günlerde Roma Polis Şefi Sera, benzer uygulamayı Manchester’da da hayata geçirebilmesi için Şampiyonlar Ligi maçı öncesi İngiliz mevkidaşından yardım istedi.
* * *
Aynı yılın Nisan ayında şiddet bu kez Yunanistan’ı vurdu. Bir can kaybıyla neticelenen voleybol maçının ardından tüm spor müsabakalarına 2 hafta ara verildi. Yunan Hükümet Sözcüsü Roussopoulos spora verilen arayı şöyle duyurdu: “Hadiseler tribünlerdeki çoğu kişiyi ilgilendirmiyor. Hep belli kişiler sorumlu. Bizim bu dönemdeki amacımız o belli kişileri, masum insanların içinden ayıklayabilmek…”
* * *
Bu iki hadiseden kısa bir süre sonra olaylar bu kez Yunanistan’ın komşusu Türkiye’deydi. Aynı sezon içinde Türkiye defalarca çalkalandı: İki hakem başından yaralandı, bir hakem sahaya giren onlarca seyirci tarafından linç edilmek istendi. 43 taraftar stadyuma bıçak sokmak isterken yakalandı. Milli futbolcular maç esnasında yumruk yumruğa kavga ettiler. Bir seyirci öldüresiye dövülerek tribünden aşağı atıldı. Diyarbakırlı futbolcular ırkçı tezahürata maruz kaldılar…
Üst üste yaşanan bu korkunç hadiseler sonrası Türkiye Cumhuriyeti Hükümet Sözcüsü liglerin süresiz durdurulduğunu açıkla(madı)… Federasyon, gerekli kamera donanımına sahip olmayan statları kapat(madı)… Büyük Millet Meclisi, Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önlemeye Dair Kanun’u ivedilikle yenile(medi)…
* * *
Aradan yaklaşık 6 ay geçti, şiddet bu sefer Antep durağındaydı… Muharrem Yılmaz, sadece bir yıl içinde Türkiye’de başından yaralanan üçüncü hakem olarak kayıtlara geçti. Aynı hafta içinde bir antrenör de saha içinde bıçaklandı.
Hükümet yine futbol müsabakalarını durdur(madı)… TFF, kamera donanımı olmayan statları yine kapat(madı)… TBMM, ilgili taslağı hâlâ yasalaştır(madı)…
Futbolun yol ayrımı
Sayın Faruk Özak… Spor kulüplerinin yapılandırılmalarıyla ilgili kanunu hazırlarken de fikrimizi sorma nezaketi gösterdiğiniz için bu yazıyı, size bir mektup şeklinde kaleme almayı uygun buldum. Mâlumunuz, artık futbolun yol ayrımındayız. Oyunumuz hasta ve ona verecek ilacı bulmakta sıkıntı çekiyoruz.
Bir yardımcı hakemin başına sert bir cisim geliyor, kafası yarılıyor; hafta boyunca onun o ruh haliyle maça devam etmesi gerektiği konuşuluyor! Ve Muharrem Yılmaz bu hafta herhangi bir profesyonel müsabakada görev yap(a)mıyor…
Yardımcısının kafasının yarıldığını ve maça devam edemeyecek durumda olduğunu teşhis eden Deniz Çoban müsabakayı tatil ediyor. 5 gün boyunca onun da hatalı olduğu iddia ediliyor ve Çoban da tabii ki bu hafta herhangi bir müsabakada yok! Ama o kol saatini atıp kafa yaranla, hakemin kanayan başını değil sözde hatasını gündemde tutanlar muhtemelen bu hafta da statlarda olacaklar.
Siz de statta olacak mısınız Sayın Bakan? Çocuklarınızı da getirebilecek misiniz stadyuma? Peki o tribünlerden atılacak yeni bir kol saati sahaya yetişmez de (Allah korusun) sizin ailenizden birinin parmağını sıyırırsa (ve o kol saatini kimin attığı teşhis edilemezse, ya da teşhis edildiği halde geçen sene sahaya bıçak sokmaya çalışan 42 kişi gibi salıverilirse) canınız/canımız yanmayacak mı?
Muharrem Yılmaz’ın da bir ailesi var Sayın Bakan… Tarık Ongun’un da… Ve çocuklarını, eşlerini, babalarını en az bizler kadar/sizler kadar seviyorlar.
Hatta o günlerde Roma Polis Şefi Sera, benzer uygulamayı Manchester’da da hayata geçirebilmesi için Şampiyonlar Ligi maçı öncesi İngiliz mevkidaşından yardım istedi.
* * *
Aynı yılın Nisan ayında şiddet bu kez Yunanistan’ı vurdu. Bir can kaybıyla neticelenen voleybol maçının ardından tüm spor müsabakalarına 2 hafta ara verildi. Yunan Hükümet Sözcüsü Roussopoulos spora verilen arayı şöyle duyurdu: “Hadiseler tribünlerdeki çoğu kişiyi ilgilendirmiyor. Hep belli kişiler sorumlu. Bizim bu dönemdeki amacımız o belli kişileri, masum insanların içinden ayıklayabilmek…”
* * *
Bu iki hadiseden kısa bir süre sonra olaylar bu kez Yunanistan’ın komşusu Türkiye’deydi. Aynı sezon içinde Türkiye defalarca çalkalandı: İki hakem başından yaralandı, bir hakem sahaya giren onlarca seyirci tarafından linç edilmek istendi. 43 taraftar stadyuma bıçak sokmak isterken yakalandı. Milli futbolcular maç esnasında yumruk yumruğa kavga ettiler. Bir seyirci öldüresiye dövülerek tribünden aşağı atıldı. Diyarbakırlı futbolcular ırkçı tezahürata maruz kaldılar…
Üst üste yaşanan bu korkunç hadiseler sonrası Türkiye Cumhuriyeti Hükümet Sözcüsü liglerin süresiz durdurulduğunu açıkla(madı)… Federasyon, gerekli kamera donanımına sahip olmayan statları kapat(madı)… Büyük Millet Meclisi, Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önlemeye Dair Kanun’u ivedilikle yenile(medi)…
* * *
Aradan yaklaşık 6 ay geçti, şiddet bu sefer Antep durağındaydı… Muharrem Yılmaz, sadece bir yıl içinde Türkiye’de başından yaralanan üçüncü hakem olarak kayıtlara geçti. Aynı hafta içinde bir antrenör de saha içinde bıçaklandı.
Hükümet yine futbol müsabakalarını durdur(madı)… TFF, kamera donanımı olmayan statları yine kapat(madı)… TBMM, ilgili taslağı hâlâ yasalaştır(madı)…
Futbolun yol ayrımı
Sayın Faruk Özak… Spor kulüplerinin yapılandırılmalarıyla ilgili kanunu hazırlarken de fikrimizi sorma nezaketi gösterdiğiniz için bu yazıyı, size bir mektup şeklinde kaleme almayı uygun buldum. Mâlumunuz, artık futbolun yol ayrımındayız. Oyunumuz hasta ve ona verecek ilacı bulmakta sıkıntı çekiyoruz.
Bir yardımcı hakemin başına sert bir cisim geliyor, kafası yarılıyor; hafta boyunca onun o ruh haliyle maça devam etmesi gerektiği konuşuluyor! Ve Muharrem Yılmaz bu hafta herhangi bir profesyonel müsabakada görev yap(a)mıyor…
Yardımcısının kafasının yarıldığını ve maça devam edemeyecek durumda olduğunu teşhis eden Deniz Çoban müsabakayı tatil ediyor. 5 gün boyunca onun da hatalı olduğu iddia ediliyor ve Çoban da tabii ki bu hafta herhangi bir müsabakada yok! Ama o kol saatini atıp kafa yaranla, hakemin kanayan başını değil sözde hatasını gündemde tutanlar muhtemelen bu hafta da statlarda olacaklar.
Siz de statta olacak mısınız Sayın Bakan? Çocuklarınızı da getirebilecek misiniz stadyuma? Peki o tribünlerden atılacak yeni bir kol saati sahaya yetişmez de (Allah korusun) sizin ailenizden birinin parmağını sıyırırsa (ve o kol saatini kimin attığı teşhis edilemezse, ya da teşhis edildiği halde geçen sene sahaya bıçak sokmaya çalışan 42 kişi gibi salıverilirse) canınız/canımız yanmayacak mı?
Muharrem Yılmaz’ın da bir ailesi var Sayın Bakan… Tarık Ongun’un da… Ve çocuklarını, eşlerini, babalarını en az bizler kadar/sizler kadar seviyorlar.
Post a Comment