Header Ads

Kaptanlıktan vatan hainliğine bir adam..

Bugün, İkinci Dünya Savaşı'nın etkilediği bir hazin öyküye yer vereceğiz; Fransa’nın, tarihinde oynadığı ilk Dünya Kupası maçında kaptanlık pazubandını takan ama 14 yıl sonra ‘vatana ihanet suçu’ndan kurşuna dizilen Alexandre Villaplane'ın öyküsüne...
1905 yılında Cezayir'de doğan Villaplane, Fransız Ulusal Takımı’nda görev yapan ilk Kuzey Afrika kökenli oyuncuydu. 16 yaşında FC Sète takımında forma giyerken. takımın İskoç hocası Victor Gibson onun yeteneğini keşfeder ve A takımda oynatmaya başlar. Nîmes kulübü de şehirde iyi para kazanabileceği bir iş karşılığında onu renklerine katar. Nîmes’de kendisini tüm Fransa’ya tanıtır. Zamanının kafa toplarına en hâkim oyuncusu olarak gösterilen Villaplane 21 yaşındayken Belçika'ya karşı ulusal formayı giyer. 1929 yılında, Fransa'nın önde gelen kulüplerinden birisi olmayı hedefleyen ‘Racing Club de Paris’ tarafından transfer edilir. Halen ülkede maddi kazanç sağlanan profesyonel sözleşmelere izin verilmemektedir ancak Villaplane ülkenin en çok kazanan futbolcusu olmuştur. Birçok gayrımenkul ve at satın alır.
25 yaşında da 1930 Dünya Kupası'nda Fransa Ulusal Takımı’nın kaptanlığına getirilir. 1932 yılında Fransa'da profesyonel sözleşmelere izin verilir ve bundan yararlanmak isteyen ‘FC Antibes’ kulübü onu renklerine katar. Sezon sonunda lig şampiyonu olurlar, ancak şampiyonluk maçında şike yapıldığı ortaya çıkar. Şikeye adı karışan adlardan birisi de Villaplane’dir. Takımdan uzaklaştırılır. Nice kulübü bu fırsatı değerlendirip onu transfer eder (bu hamleye daha sonra pişman olacaklardır). Villaplane, genelde antrenmanları asar, zamanını hipodromda geçirir, bazı maçları takım elbise ile kenardan izler ve umursamaz davranır. Henüz 28 yaşında kendisini salan bu adamı Nice serbest bırakır. Onu, keşfeden Victor Gibson'ın çalıştırdığı ‘Bastidienne de Bordeaux’ transfer eder. Ancak Villaplane disiplinsizliklere devam eder, bu sefer akıl hocası bile ona sabredemez ve Fransız'ı kovar. Daha 30 yaşındayken futboldan kopar. Spor sayfalarına bir daha, Paris ve Côte d'Azur'daki at yarışlarına şike bulaştırdığı an yansır. Ve İkinci Dünya Savaşı patlak verir...
1940 yılında Paris Almanların eline düşer. Nazi ordusu Paris'i tamamen kontrol altına alabilmek, karaborsacılardan, ikinci el pazarına, el altı satışlardan mafyaya kadar her kesimde birkaç adam bulundurmak için Fransızlarla işbirliği yapma yoluna giderler. Paris'in tanınmış mafya lideri Henri Lafont onlara yardımcı olur. İlk zamanlar onu ortadan kaldırmak isteyen SS subaylarına, Belçikalı bir bağımsızlık örgütünün liderini elleriyle teslim ederek güvenlerini kazanır. Paris’i el altından kontrol etmesine izin verilir. O da kendisine yardımcı olabilecek hapisteki tüm suçluları serbest bıraktırır. Adı skandallara karışınca hapse düşmüş eski Paris polis müdürü Pierre Bonny'i sağkolu yapar. Altın piyasasını kontrol etmek için ise yeşil sahaların eski harika çocuğu Alex Villaplane’i örgütüne alır. Paris'i uzun yıllar boyunca sömüren, ‘93 Rue Lauriston’ olarak tarihe geçmiş, bugün bile unutulmamış adreste ikamet eden ve Almanların gizli ajanları olarak hareket eden Fransız Gestaposu'nu başlatmış olur.
Adolf Hitler'in en güvendiği adlardan Heinrich Himmler'in kontrolünde olan Alman Gizli Polisi Gestapo'nun Fransa kolu artık Villaplane'i de barındırmaktadır.
1944 yılında Lafont, Alman siyasi düşüncesini Kuzey Afrika ve Paris'te yaşayan Araplara tanıtmak için ‘North African Brigade’ (Kuzey Afrika Tugayı) adında farklı bir örgüt kurar. Örgütte Afrika kökenli Villaplane teğmen rütbesine getilirir. Birçok yahudi, komünist, eşcinsel ve hatta zihinsel-bedensel engelli insan, örgütün işkenceleri sonucu Lauriston Caddesi 93 numarada can verirler. Villaplane’in ünü Paris'te artık hava toplarına hâkimiyeti ve süratiyle değil, zalimliği ve acımasızlığı ile yayılmıştır. Bir Yahudiyi sakladıkları istihbaratı ile Geneviève Léonard adlı bir Fransızın evine girdiklerinde Villaplane, Léonard'ın 59 yaşındaki annesine Yahudinin yerini söyletmek için işkence yapar, sonra da gözlerinin önünde, iki köylüye tecavüz ettirir. Köylüler daha sonra makinelitüfekle taranır.
Ancak bir süre sonra Villaplane Almanların savaşı kazanamayacağını anlayınca örgütündeki birçok kişiyi, tutuklanacaklarını tahmin ederek yurtdışına kaçırır. Bu yolla Nazilerle çalışma nedeninin vatandaşlarını kurtarma amacı olduğunu göstermeye çalışır. Özelliklerine dolandırıcılık, ihanet ve zalimliğin yanında ikiyüzlülüğü de eklemiştir. Kendisine bu özelliklerinden ötürü "SS Mohammed" lakabı takılmıştır.
1944’ün Ağustos ayında Paris'in karanlık günleri sona erer. Tüm Nazi yanlıları ve yatakçıları adına davalar açılır. Mahkeme kayıtlarında tanıkların Villaplane ve çetesi için insanlara, tecavüz ettikleri, işkence ettikleri, öldürdükleri, cesetlerini soydukları, evleri yakıp yıktıkları ve Villaplane'in bu eylemler sırasında hep neşeli, umursamaz ve sakin olduğu ifadeleri yer almaktadır. Örgüt üyeleri ise onun doğuştan bir dolandırıcı olduğunu ve amacına ulaşmak için şantaj, tehdit, şiddet dahil her yolu deneyebilecek birisi olduğunu anlatmışlardır. Villaplane ve tüm örgüt üyeleri ölüm cezasına çarptırılır. 1944 yılında, Noel'in ertesi günü 26 Aralık’ta o, Henri Lafont ve Pierre Bonny ve 5 örgüt üyesi Paris’te kurşuna dizilir. 14 yıl önce, ülke tarihinin gurur tablosunda önemli bir yer işgal eden adam 39 yaşında, “vatan haini” olarak, çimenlik bir alanda infaz edilir. Cesedi muhafaza edilmez bile. Bir futbol kahramanının kendi elleriyle çizdiği yolun sonundaki hazin bitişin öyküsüdür bu...
FIRAT TOPAL/BirGün

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.