Header Ads

Kızılyıldız'a adanmış bir hayat..

Miodrag Milosavljevic, 1945’ten beri, takımının oynadığı tek bir karşılaşmayı bile kaçırmadı. Öldüğünde evini Kızılyıldız’a bırakacak. “Cenazem, Tito’nunkinden kalabalık olacak” diyor.
Türk seyircisini yıkan maçlar serisinin sonuncusunda 1996'daki Trabzonspor-Fenerbahçe maçı sonrası, Trabzon'un mağlubiyeti üzerine intihar eden 2 kişiden hatırlarsınız. Futbol tarihi fanatizmin ve takım sevgisinin zaman zaman insanlarda derin sarsıntılara yol açtığı anlardaki hikâyelerle dolu. 1962 Dünya Kupası'nda ev sahibi Şili'nin Sovyetler Birliği'ni 2-1 mağlup ettiği maçta, Şili 29. dakikada ikinci golü bulduğunda Santiago'da maçı dinleyen Rojas adındaki bir taksi şöförü kalp krizi geçirmiş ve hayata veda etmiştir. Golü atan Şili'li futbolcunun da adı Rojas'tır. İskoç efsanesi Jock Stein'in 62 yaşındaki ölümü, İskoç milli takımının başında Galler'e karşı aldığı 1-1'lik beraberlikle Dünya Kupası yolunu açtığı maçın sonrasında, soyunma odasında geçirdiği kalp krizi sebebiyle olmuştur. Benzeri nice örneklere rastlamak mümkün. Bizde de meşhur Abdürrahim Albayrak var biliyorsunuz. "Avrupa'nin ortasi burasi","Lüçesçü" ve "Flörçün" gibi vecizelerin sahibi Albayrak zaman zaman Galatasaray maçlarında sağlık problemleri yaşamıştı hatırladığım kadarıyla. Futbol sevgisinin tüm vücut kimyasını değiştirdiği adamlar bunlar. Biliyorsunuz kanser halen kesin tedavisi bulunamayan bir hastalık. Ben kansere yakalanmış fanatik bir taraftarın, takımının tüm bir sene boyunca başarılı olması halinde hayata dönebileceğine inanırım. Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 3-0'dan 4-3 veya 6-0 mağlup ettiği, Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı veya 2006 şampiyonluğunu kazandığı maçlar insan psikolojisine bir dolu tıbbi ilaçtan daha fazla etki edebilir. Tabi aynı ölçüde bu fanatizmin zararı da var. 88 yaşındaki Sırp Miodrag Milosavljevic böyle bir adam işte. Bir Red Star Belgrad tiryakisi. Taraftarı, fanatiği gibi laflar hafif kalabilir o yüzden "tiryakisi" lafını kullandım. 1945'ten beri takımın oynadığı tek bir maçı bile kaçırmamış. Bunun üzerinde biraz düşünmenizi rica ediyorum. 64 yıl. İlk yıllarda kendi cebinden masrafları karşıladıktan sonra kulüp 1983'ten itibaren ona sponsor olmaya karar vermiş. Artık tüm masrafları kulüpçe karşılanıyor. Çocuklarını ve eşini 2. Dünya Savaşı yıllarındak aybettikten sonra tüm sevgisini takımına yöneltmiş. Geçen hafta açıkladığı vasiyetinde yaşadığı evi kulübe bağışladığını bildirdi. Bu, Milosavljevic'in ilk gündeme gelişi değil. Red Star Belgrad tarihinde çok önemli bir yeri olan simge bir taraftar kendisi. Yugoslav basınının gündemine ilk gelişinin tarihi 1953. Yaşı henüz 32 iken Partizan'a 7-2 kaybedilen kupa finalinden sonra kalp krizi geçirmiş ve son anda kurtarılmış bir adam. Bu olaydan sonra 1 ay hastanede müşahade altında tutulduğunu belirtelim. 4 yıl sonra 36 yaşında takım Avrupa Kupası yarı finalinde Fiorentina'ya elenince tren raylarına çıkıp intihar etmeye kalkışmış ama yine son anda etraftaki vatandaşlarca kurtarılmış. Bir süre ortalıkta görünmedikten sonra 1970 yılında yaş 49 iken sahneye çıkmış bu sefer. 1970'de yine takım Avrupa arenasında yarı finalde Panathinaikos'a boyun eğince, üzüntünden o kadar içmiş ki alkol komasından hastaneye kaldırılmış ama yine hayatta kalmış.Bugün 88 yaşında ve kulüp tarihinin simgelerinden bir tanesi. "Öldükten sonra evimi, ömrüm boyunca bana yoldaşlık yapan, peşinde koştuğum ve evimin her köşesinde olan takımıma bırakmak istedim" diyor. "Cenazem Tito'nunkinden daha kalabalık olur herhalde" diye de espri yapmış (Yugoslav komünist lider Tito'nun 1980'deki cenazesi dünya tarihinde en fazla katılımın olduğu cenaze olarak bilinir). Takım sevgisinin ne boyutlara ulaşabileceğinin yaşayan örneklerinen birisi. 17 yaşında tribün reislerinin peşinde bedava bilet uğruna kuyruk olan "cefa sevdalısı" delikalılara ibret olsun.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.