Beşiktaşlı'ya Açık Mektup...
- DAĞHAN IRAK - |
Otuz yıllık hayatımın çoğu seninle beraber geçti. Geçen yıl kaybettiğim anneannemin yorgun zihni Beşiktaş’ın renklerini kızlarının ve torunlarının isimlerinden fazla tuttu zihninde, annemin kalbi bugün hâlâ o renkler için atar.
Benim on beş senesi semtte geçen hayatıma da kokusu sinmiş Beşiktaş’ın. İlk sigaramı Fulya’da antrenman izlerken, sonuncusunu ise altı ay sonra bir İstanbulspor maçında Kapalı’da içmişim. Cebimdeki son paramı İnönü’nün duvarına slogan yazmak için keçeli kalem almaya harcamışlığım, maça girecek para biriktirmek için haftalarca Yıldız’dan Eminönü’ne yürüyerek gitmişliğim var. Bu okuduğun yazıyı BirGün’ün internet sitesine koyan dostum Ufuk şahittir, ne yaptıysak birlikte yaptık. Beşiktaş’ta, Beşiktaş’la büyüdük biz.
Sonra bir gün sen senin kulübünü rehin alan o uzun atkılı adamdan özür diledin, haklı olduğun hâlde, sana “seni istesem iki günde satın alırım” dediği hâlde. O gün yollarımız ayrıldı. Ben bir daha İnönü’ye gelmedim, şampiyonluğu, kupaları kutlamadım, “iki kupayı unutma, vefasızlık yapma” pankartının muhatabı olmamak için. Yine de şampiyonluk yürüyüşünde sana biber gazı atıldığında -ve sen ertesi gün polisten de özür dilediğinde-, başkan korumalarını üstüne saldığında gözüm sendeydi. Yani o tribünler “yeter Demirören yeter” diye inlediğinde de haberim vardı, “çıldırt bizi başkan” diye inlediğinde de… Kulübe hakim olan çürümüş düzenin kafanı nasıl karıştırdığını da gördüm.
Forza Beşiktaş’ta üç gün önce yayımladığın yazıyı gördüm. Her ne kadar içinde öz eleştiri olmasa da umut verdi bana. Öz eleştiri beklentimi, daha önemli meseleler için erteledim.
Her ne kadar içeriğinden, yürütülüş şeklinden ve nereye varacağından emin olmasak da bu şike soruşturması, Beşiktaş’ın kaybettiği değerleri yeniden kazanabilmesi için bir fırsat gibi gözüküyor. Süleyman Seba sonrası Beşiktaş’a yerleştirilmiş ve gırtlağa kadar yükselen borçlarla da değiştirilmesi imkansız hâle gelmiş paranın düzeninden kurtulmak, Beşiktaş’ı yeniden Beşiktaşlılar’ın yapmak için bir şans olabilir önümüzde.
Sen de görüyorsun ki, futbolun sermayesi parayla işleyen bu çarkın şu koşullarda dönmesi için elinden geleni yapıyor, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. Federasyon, ligi temizleninceye kadar ertelemeye bile yanaşmıyor, senin kulübünün yönetimi de yayın gelirlerinin hesabını yapıp buna çanak tutuyor.
Bir de semte bak bakalım. Akaretler’de kapısında çay içtiğimiz oto tamirhanesi nerede? Gazete kağıdına “köpek öldüren” sardırıp çeyrek kaşar-ekmek eşliğinde Ihlamur’da demlendiğimiz bakkal nerede şimdi? Şimdi onların yerinde bir şişe şaraba bir işçinin bir aylık emeğini feda eden zenginlerin ticarethaneleri var. Akaretler’i o hâle kim getirdi, kulüpteki görevi neymiş, niye birden bire kaçar gibi ayrılmış, bir bak bakalım.
Benim yıllarca yaptığım gibi Yıldız’dan aşağı in, stada yürü. Yürürken de bir düşün bakalım, mabede Şeref Bey isminin verilmesini yıllarca engelleyen belediye başkanı kimdi? Yönetimdeyken neler yaptı? Şimdi stadyumdan “BJK” kaldırılıp inşaat şirketinin ismi konurken, semt kentsel dönüşümün talan objesi hâline getirilirken vicdanı rahat mı? Bir sor bakalım.
Beşiktaş hızla Nişantaşı’laşırken semtin rantı yükseldiğinde taca çıkarılacak olanları, yıllarca her sabah selamlaştığımız küçük esnafın hâlini bir aklına getir. “Nereye gidiyoruz?” diye bir sor, bu semti, bu kulübü kimlere emanet ettik, bir düşün bakalım.
Son on yılda Beşiktaş, semtiyle, kulübüyle “halk”ın olmaktan çıktı, bir avuç zengin çocuğunun oyuncağı oldu. Onların babalarının çok parası vardı, çuvalla para verdi, yine de aldı.
Sen de, ben de biliyoruz ki paranın adaleti yok, hiç olmadı. Biz bu işi paranın saltanatına emanet ettiğimizde, sevdiğimiz kulübü de elimizden kaptırdık.
Şimdi geri alma zamanı. Artık haklı olduğumuz için özür dilediğimiz zamanlar geçti.
Şimdi “halkın takımı”, “halkın mahkemesi”ni kurmalı ve olan bitenin hesabını sormalı. Bu soruşturma olsun olmasın.
Sonundan ne çıkar bilemem, belki bu kirli düzen yüzünden Beşiktaş küme düşer, paranın saltanatından kurtulacaksa düşsün, sevinmek için sevmedin ki zaten sen
Sen Beşiktaş’ı bu semtin sokaklarında başın dik yürüyebildiğin için sevdin.
Bak ne diyor Ahmed Arif;
“Öyle yıkma kendini
Öyle mahsun, öyle garip…
Nerede olursan ol
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne
Tükür yüzüne celladın
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile
Tırnak ile, diş ile
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni!”
* bu yazı ilk olarak BirGün gazetesinde yayımlanmıştır.
Post a Comment