Header Ads

Gözyaşları, yakışır Arjantin'e..

Arjantin için hüsran da bir milli spor. Milli kimliğinin harcını futbol mitoslarıyla, futbol hezimetleriyle ve futbol zaferleriyle karmış mavi beyazlı güneşli ülke, çeyrek finalde elenmekten ne destanlar çıkaracaktır. Hem ne gam, bu Dünya Kupası'nın da en büyük yıldızlarından biri Maradona değil miydi?Jorge Luis Borges’in memleketlilerini tanımlayışı meşhurdur: ‘Arjantinliler,’ der üstad, ‘İspanyolca konuşan, aslında İngiliz olmayı isteyen ve Paris’te yaşadıklarına inanan İtalyanlardır’. Arjantin’in futbol tarihi de, milli kimlik inşasıyla iç içe, bu manevi karmaşayla yüklü. 19.-20. yüzyıl dönümünü, kozmopolit bir kimlik ve futbolda İngiliz hayranlığıyla yaşadılar. Ardından, kuvvetli bir yerlici-millici içe kapanma ve futbolda ‘la nuestra’ (kendi tarzımız) iddiası geldi. Peroncu popülizm de iyi uydu bu havaya. Bu sırada uluslararası platformlarda artarda gelen başarısızlıklardan, tatlı ekşi bir milliyetçi melankoli çıkartıyorlardı. Hep gururlu, ‘moral’ üstünlüklerinden hep emindiler. Arjantinli sosyolog Pablo Alabarces, adını ‘Futbol ve Arjantin Ulusunun İcadı’ diye çevirebileceğimiz kitabında geniş geniş anlatıyor bunları. 1986’da karışık hisler: Sonra, 1978’deki ilk Dünya Kupası şampiyonluğu. Latin Amerika faşist cuntalarının en gaddarlarından biri olan Videla rejiminin resmen maç satın alarak ‘katkıda bulunduğu’ ve tepe tepe kullandığı bir şampiyonluktu bu. Arjantin milliyetçiliğinin, üçüncü değil birinci dünyaya ait bir ‘büyük’ ülke olma hülyasıyla sarhoş olmasına yardım etti. Bu büyüklenmeyle girişilen Malvinas/Falkland savaşı, sonuçta cuntanın çöküşüne yol açana dek. Hemen ardından, Arjantin düşük yoğunluklu demokratikleşmeyle meşgulken, 1986 Dünya Kupası şampiyonluğu. Bir ucundan, ülkenin bizzat cunta rejimi tarafından rezil edilmiş itibarına melhem; arınma ve onarım için moral kaynağı. Bir ucundan, Maradona’nın, biri el biri o masalsı slalom, iki golle altettiği kibirli İngilizler’den rövanş almanın ve üstün Batı’ya meydan okumanın zehirli tatmini. Karışık hisler. Cuntanın zulmü altındaki ’78 şampiyonluğunu kutlamak için sokaklara dökülenler arasında sadece rejimden memnun olanlar değil, muhalifler, generallere beddua okuyan fakirler de yer almıştı. Sırf berbat hayatlarında bir sevinç vesilesi olduğu için değil. Bağırıp çağırıp sokağa dolabilmek için. Hatta kimileri, komünist sempatizanı teknik direktör Menotti ve bazı oyuncuların muhalifliklerinden pay çıkarıp, ‘kazanan aslında bizimkiler’ tesellisi bulmuştu kendine o zamanlar. Öyledir, futbolun ‘boşanmasına’ vesile olduğu hisler hep karışıktır. Arjantin’de, çokça öyledir. 
Hem solcu hem şov figürü: Tıpkı Maradona’yla ilgili hisler ve ‘anlamlar’ gibi. Pablo Alabarces, ilmi tabiriyle bir ‘boş gösteren’ olarak tanımlıyor Maradona’yı. Farklı anlamların yüklenebildiği bir imge. Bir yanıyla, horgörülenlerin, ezilenlerin intikam sembolü. Bir yanıyla, milli sembol; sosyal devlet kalıntılarıyla beraber ulusal tutunum mekanizmalarının da tasfiye olduğu şu zamanda, misliyle önemli. Che dövmesi ve Kübacılığıyla isyankâr, solcu; ama bunları yaparken de neticede kendi kişi kültünü besleyen şov figürü.  Ne olursa olsun, Maradona’nın canlılığına, sahiciliğine üç defa ole. Simon Kuper 27 Haziran’da Newsweek’de, dünya kupalarıyla ölçtüğümüz hayatımızda, 1987’den beri bir şekilde hep onun olduğunu yazdı, şükrederek. Bu Dünya Kupası’nın yıldızlarından biri, belki yine en büyüğü, o idi. Saha kenarında ellerini çaprazlama koltukaltlarına sıkıştırıp kabarmış, kendini büstleştirmiş dururken görmek iyiydi onu. Parlak takım elbise, parmaklarında tesbihle, muhayyel bir Baba VI filminden fırlamış gibiydi, arkasında consigliori’si ve diğer ‘aile’ mensupları. Zaten, hep geniş bir aile klanı beslemiştir etrafında; Jimmy Burns’un İthaki’en çıkan ‘Tanrının Eli’ kitabında okuyabilirsiniz.
En kariyerli ‘top toplayıcı’: Bu ‘büyük patron’ manzarası, çocuklarının mürüvvetiyle içi kabaran basit dünyevi bir babanınkine dönüşüveriyordu hızla. Takıma refakat etmesine izin verilmiş vefakâr bir taraftara da benzetebilirsiniz. (Önceki Dünya Kupasını kızlarıyla beraber tribünde tezahürat yaparak izlemişti zaten. Arjantin’in tribündeki muskasıydı.) Her fırsatta kucaklayıp öpüyordu futbolcularını. 24 Haziran’da 23. yaşgünü için Messi’ye hediye ettiği Arjantin formasının üzerine yazdıkları, gerçekten göz yaşartıcı: ‘Tüm sevgim ve hayranlığımla. Lio için. Antrenörün. Diego.’ Gelmiş geçmiş en kariyerli top toplayıcıydı. İstatistikler, bu Dünya Kupasında taca çıkan kaç topun Maradona’nın ayağından sahaya iade edildiğini mutlaka kaydetmeli. Belli, top görünce dayanamıyor. Almanya maçında bir topu çabucak dürtmek için sahaya bile girdi. Gerçekten Pele müzesine dönsün; söyleyin, Maradona’dan büyük reklamı olabilir mi futbol tutkusunun? (Radikal/06-07-2010)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.