Aslolan Demirören'in gitmesidir..
Beşiktaş’ta Serdar Bilgili’nin ilk iki döneminde yönetim kurulu üyeliği yapan İbrahim Altınsay’la Beşiktaş’ı ve kulübün yaklaşan kongresini konuştuk. Altınsay, özellikle taraftarın çok sevdiği ve belki de camiaya liderlik etmesini en çok istediği isim. Altınsay, Beşiktaş’ın yanı sıra futbolda ırkçılığa ve erkek egemen yapıya ilişkin olarak da görüşlerini gazetemize açıkladı. Beşiktaşlılar başta olmak üzere tüm futbolseverlerin bu söyleşiyi dikkatle okuyacağını düşünüyoruz.
»Ocak ayındaki Beşiktaş kongresi yaklaşıyor. Taraftar Yıldırım Demirören’e tepkili. Sizin bu dönemde desteklediğiniz bir aday var mı? Murat Aksu’nun adaylığına nasıl bakıyorsunuz? Ekibindeki ilk isim, cumhurbaşkanlığı döneminde Kenan Evren’in de danışmanlığını yapmış olan Ali Baransel oldu...
Kişilerden önce duruma bakmak lazım. Beşiktaş son 5 yılda Yıldırım Demirören yönetimi altında tam bir müflis politika izledi. Hem maddi açıdan hem manevi açıdan tüm değerleri yıprandı ve erozyona uğradı. Son maçlarda da görüldüğü gibi artık taraftarda da sabır kalmadı. Aklı başında taraftar yavaş yavaş kendini tribünden çekiyor. Tribünler yönetimlerin bir şekilde besleyerek manipüle ettiği insanların eline geçti. Tabii son maçta olan olayları bu manipüle edilen insanlara bağlamamak gerekiyor. “Küfür ediliyor, küfür kötü” diye protestoların üzerini kapatmamak lazım. Küfürsüz sloganlarla yönetim uyarıldı. Bütün tribünler buna katıldı. Yeni açık da protesto ediyorsa bu iş bitmiştir. Çünkü Yeni Açık karşılık beklemeyen, yönetim oyunlarına alet olmayan taraftarın tribünü.Beşiktaş makamları saygı görmesi gereken makamlarsa önce orada oturanlar o makamlara saygı gösterecek. Beşiktaş Başkanı’na küfür edilmezse Beşiktaş Başkanı da küfür etmeyecek. Tribün olgun bile davranıyor. Bütün bunlar bu müflis yönetime bir mesaj. Fenerbahçe Başkanı Beşiktaş maçına gelmemişken Beşiktaş başkanının Fenerbahçe maçına gitmesini Beşiktaş değerlerinin alçaltılması olarak görüyor ve bununla ilgili mesaj gönderiyorlar. Yanlış anlaşılmasın; ben Beşiktaş taraftarı olarak Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarına gidiyorum ama taraftar olarak. Fakat Beşiktaş Başkanı’ndan bahsediyoruz, kendisini biraz sınırlaması gerekiyor. Ha tabii Aziz Yıldırım Beşiktaş maçına gelirse Yıldırım Demirören de Fenerbahçe maçına gitsin. Hatta bütün kulüp başkanları birbirlerinin maçlarına gitsin.Sonuç olarak bu kongre Beşiktaş için tarihi bir fırsat. Bu yönetim anlayışından Beşiktaş’ın tamamen kurtulması gerekiyor. Bu en önemli gerekliliktir. Beşiktaş taraftarı da bunun farkında ve inanılmaz bir şekilde aidatlarını yatırıp seçmen olarak bu kongrede yer almak istiyor. Yaklaşık 8-9 bin katılımlı bir seçim olacak gibi. Böyle bir katılım Beşiktaş için çok önemli. Beşiktaş taraftarı kulübüne sahip çıkıyor. Kongrede yönetimin değil Beşiktaşlının borusu ötecek. Türkiye’nin en büyük katılımlı kongresi olması bekleniyor. Kongre, Yıldırım Demirören anlayışından kurtulmak ve takımı düze çıkarmak için önemli bir fırsat. Takım nasıl düze çıkar? Kararlı bir programla, sırt sırta vermiş, iyi kenetlenmiş bir yönetim kurulu ve çok çalışmayla…
»Yeni seçilecek yönetim bunu yapabilir mi sizce? Murat Aksu’nun Yıldırım Demirören’le farkını ciddi şekilde ortaya koyması lazım. Sadece fark koyması yetmez, o dönemlerin hesabının sorulmasında aktif olarak başı çekmesi gerekiyor. Murat Aksu’nun babasından dolayı hükümetle de bağlantısı var. Bu girişiminin, başkasının çıkarı için değil sadece Beşiktaş’ın çıkarı için olduğuna Beşiktaşlıları ikna etmesi lazım. Benim anlayışıma göre bu yönetim, bu insanlar, Beşiktaş’ı içinde bulunduğu durumdan çıkarmalı, düze getirmeli ve güven veren bir yönetim kurulu oluşturulmalı. Sonuç olarak Beşiktaş’ta bir başkanlık sistemi var ama başkan da bu işleri tek başına yürütecek değil.
»Yeni yönetim kurulu için size bir teklif olursa bu teklifi nasıl değerlendirirsiniz? Bana teklif getirenlere aynı şeyi söylüyorum. Benim şartlarım çok maksimum şartlar. Ben ya başkan olurum ya da Beşiktaş için bir taraftar olarak elimden gelen desteği gösteririm. Komiteler de oluşturulsa katkıda bulunurum. Her şeyden önce kongrede Yıldırım Demirören yönetiminin gitmesi gerekiyor. Sonra da benim aktif olarak katılıp katılmayacağımı süreç belirleyecek.
»Demirören’in yeniden aday olmasını nasıl karşılıyorsunuz? Yıldırım Demirören iki kupa almışken tekrar seçime girmemeliydi. Onun en büyük beklentisi şampiyonluktu, maksimum program buydu ve bundan sonra tekrar seçime girmemeliydi. 5 senedir gelen bu anlayışı Beşiktaş bir 3 yıl daha sürdüremez.
»Yıldırım Demirören kulübü kendisine borçlandırdı, böyle bir durum var. Demirören, seçimlerde bu durumu, gelecek yönetime karşı kullanır mı? 50-60 milyon dolar alacağı var nihayetinde...Kullanacak muhakkak. Çünkü bu borç yeni yönetimin kucağında değil tepesinde Demirören’in kılıcı gibi duracak. Türkiye’de futbol gelirleri ve bilançoları şeffaf olsaydı, denetlenseydi, tüm kulüpler iflas etmişti. Ama Türkiye’de sistem kulüpleri borçlandırarak yürüyor. Sistem bundan besleniyor. Kulüplerin, kapılarında ihsan ve sadaka bekleyen kullar olması iktidarların işine geliyor.
»Galatasaray ve Fenerbahçe de kötü yönetilmiyor mu, sadece Beşiktaş mı kötü yönetiliyor? Fenerbahçe, büyüklük böbürlenmesini bir sistem, bir ideoloji haline getirdi. 300 milyon dolar bir bütçe açıklıyor, bakıyorsun geliri 100 milyon dolar bile değil. Balon bir forma satışı hikâyesiyle birilerini uyutuyorlar. Galatasaray da aynı şekilde kendi varlıklarına güvenerek “nasılsa devlet bize stat yapar, destek olur” gibi düşünerek devam ediyor. Ama en azından Galatasaray o açığı istikrarlı bir yerde tutuyor. Beşiktaş ise çalışan kesimin takımı ve gelirinden fazla harcamayan bir takım, sadece başarıya endeksli bir takım değil. Büyüklüğüyle övünen bir takım değil. Zaten bunları da yapmamalı. Yaparsa Galatasaray’dan ve Fenerbahçe’den farkı kalmaz. Bunların kötü bir kopyasına da kimse itibar etmez. Beşiktaş amatör kümede de oynasa benim için fark etmez. Ben yine gider Beşiktaş’ı izlerim.
»Yeni gelen yönetim Beşiktaş’ın o semt takımı duruşunu koruyabilir mi?Umarım korur. Ama öncelikle Beşiktaş’ın bu frensiz baş aşağı gidişini durduracak bir yönetim gerekiyor. Arabayı durdurduktan sonra ne yöne gideceği çok önemli ancak ikincil önemde bir şeydir. Artık bu arabanın durdurulması gerekiyor. Çünkü bu yönetim Beşiktaş’ta cinnet durumu yarattı.
»Yıldırım Demiören’in tribüne yönelik açıklamaları var, bir ara “tribünleri temizleyeceğim” dedi. Geçenlerde tribünlerde yaşanan olayları da memleket meselesi haline getirip, topluma mal etmeye çalıştı. Başkanın taraftarla arasındaki bu çatışma, yeniden seçilmesi durumunda nasıl şekillenir? Demirören, 2004’te kongreye giderken, “yönetim sizin, kapalı bizim” diyen bir grubun desteğiyle geldi. Ondan sonra da tribünlerde belli bir grubu manipüle ederek beslemeye başladı. Tabii bunu sadece Beşiktaş yapmıyor. Dolayısıyla kombineler yüzünden, başka işler yüzünden taraftar aristokrasisi oluştu. Profesyonel taraftarlar oluşturuldu. Bunların yanlarına da lümpen taraftarlar geldi. Bir yönetimin yapması gereken tribünlere karışmamaktır. Taraftar örgütleri olur, taraftar örgütlerinin başında aklı başında temsilcileri olur bunlar tribünlere yön verir. Demirören “tribünü temizleyeceğim” dedi ama tribünleri kullanmaya çalıştıktan, güvenemediği bir grubun üzerine fedailerini saldıktan sonra… Ve olan sade taraftara oldu. O taraftar sesini çıkardığında da üç beş kişinin küfrü bahane edilip adı küfürbaza çıkartılıyor.
»Fahiş düzeydeki bilet fiyatları hakkında ne düşünüyorsunuz? Fırsatçılık… Geçen sene Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında yaptılar. Bir taraftan milyon dolarları saçıyorlar bir yandan da maçlara ekmeğinden artırarak gelen emekçi insanların sırtına biniyorlar. Faturayı emekçi taraftara kesiyorlar. Futbol yoksulların oyunudur. Dünyanın her yerinde bu böyledir. 50 bin 60 bin kişiyi statlara başka türlü koyamazsınız. Yönetimler kendi beceriksizlilerinin faturasını taraftara ödetiyorlar ve federasyon da buna hiçbir şey yapmıyor.
»Diyarbakırspor’un yaşadığı süreci ele alalım biraz da. Çetin Sümer, Gaziantep maçından sonra alelacele Galatasaray maçına çıkmayacaklarını söyledi. Bu bana Yıldırım Demirören’in PAF takımıyla çıkacağız demesini hatırlattı. Önce hakem hatalarını gündeme getirdiler. Sonra da ırkçı tezahüratlardan dolayı böyle bir açıklama yaptıklarını söylediler. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz; gerçekten burada Diyarbakırspor’a yönelik bir ırkçılık mı var, yoksa tribündeki genel şiddet psikolojisinin bir yansıması mıdır bu tezahüratlar? Rakibi kızdırmak için söylenen, altı çok da dolu olmayan sloganlar mı?
Tribünlerde hiçbir şey kendiliğinden oluşmuyor. Toplumda olan bir olay ya da toplumsal bir olgu tribünlere çok daha büyüyerek yeniden yansıyor. Genelde futbolun kitlesi genç, yeni iş sahibi olmuş ya da iş arayanlar ve öğrencilerden oluşuyor. Bu yönüyle futbol izleyicisi kolay harekete geçirilebilecek bir kitle.Futbol, hep birlikte yaşama ve yarışma kültürünün yeniden üretimidir. Ama bir yandan da bıçak sırtı gibi karşıdakini yok ederek kendine bir kimlik edinme arenasına da dönüşebiliyor. Fanatizm ve holiganizm buradan çıkıyor. Irkçılık da, milliyetçilik de başka kültürleri yok ederek kendine bir varlık sebebi yaratan ideolojilerdir. Karşı tarafın düşman ilan edilmesiyle ve onun varlığına üstünlük sağlayarak hayat bulan ideolojilerdir. Başkasının varlığıyla varlık bulurlar. O nedenle bir düşman yaratırlar. Son dönemde de onurlu bir barış ve demokratikleşme yönünden olumlu bir adım atılıyor. Kürtlerle birlikte modern bir toplum olarak etnik kimliklerimizi, sorunlarımızı geriye atarak çağdaş bir toplum olma yönünde önemli bir barış süreci yaşıyoruz. Ancak bu süreç çok sancılı geçiyor. Avrupa’da bu ırkçılığı daha net görüyoruz çünkü sürekli göçmen alan bir nüfusu var. 77 ayrı milletten insan bir ligde oynuyor. Ama onlar şunu biliyor; futbol toplumsal şiddetin, çatışmanın yeniden üretilebileceği bir alan değil ama olabilir. Onun için “ırkçılığı sahalardan şutlayalım” kampanyaları yapılıyor. Bursaspor- Diyarbakırspor maçında Kürtlere karşı örgütlü bir aşağılama ve saldırı vardı. Barış sürecinde iktidarları tehdit altına giren kesimler kuru sıkı“dağa çıkarız” diye salladılar, tribüne çıktılar. Kimse beni o olayın dışarıdan örgütlenmediğine inandıramaz. Ve o maçta sıradan taraftarları da kendilerine alet ettiler, orada bir linç ortamı yaratıldı. Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki gerginliğin altında bu yatıyor. Buna karşı Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı ve federasyon elindeki yetkiyi kullanabilirdi ve bu süreç tersine döndürülebilirdi. Irkçılığa karşı tedbir alınabilirdi ama onlar bunu tanımlamaktan bile kaçındı. Disiplin Talimatı’ndaki ırkçılığa ilişkin maddeyi işletmediler. Aynı anlamda ama farklı ceza getiren bir madde koydular. Şimdi aynı suçu iki kere tanımlayıp farklı cezalar veriyorlar. Hukukun bile temeli ayaklar altına alınıyor. Diyarbakırspor Başkanı samimiyetle, “biz Kürt bölgesinin takımıyız onun için bu bize planlı yapılıyor” derse sonuna kadar destek olurum. Bu tavırlarını sürdürürlerse vicdan sahibi insanlar giderek onların yanında yer alır. Mücadelesiz hiçbir şey değişmiyor. Bu gerekçeyle sahaya çıkmayacağız derse onu da tartışırım ama “hakem hata yaptı, sarı kart gösterdi” diyerek ağlak bir tavırla ortaya çıkarsanız daha tehlikeli bir şey ortaya çıkar. Birincisi bu konuda duyarsızlığın artmasına sebep olursunuz. Kendinizi haksız bir zemine kaydırırsınız. Çünkü hakem hataları her yerde var
»Kadınların futboldaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüm toplumsal dinamikleri futbolda görebiliyoruz. Futbol üzerinden inşa edilen bir erkeklik kimliği var. Aynı zamanda erkeklik üzerinden de futbol inşa ediliyor. Kadınlar futbolda kendi sosyal kimlikleriyle yok. Ancak erkeksi bir kimlik takındıklarında kendilerini futbol kültüründe var edebiliyorlar. Evet, futbol toplumdaki cinsiyetçiliği yeniden üretiyor... Aziz Yıldırım’a küfür ediliyor. Herkes Aziz Yıldırım’a küfür edildiği için karşı çıkıyor ama aslında Yıldırım’ın annesine küfür ediliyor. Orada küfür edilen kişi bir kadın. Ama futboldaki cinsiyetçi unsur sadece küfür üzerinden ilerlemiyor. Futboldaki tüm söylem kadının cinsel istismarına dayalıdır. Gol bile kadına tecavüz metaforlarıyla dile geliyor. Rakibe karşı hissettirilmek istenen üstünlük kadına hakaret üzerinden kendini gösteriyor. Toplumun, özellikle genç insanların, ve dolayısıyla tribünlerin kadınsızlıktan dolayı ciddi sorunları var, gol olduğu zaman en iğrenç küfürleri salladığında kendini cinsel olarak tatmin ediyor. Pornografik bir durumdur bu... Bütün futbol söylemi kadına tecavüz ve kadının aşağılanması üzerine kuruludur. Ve bu futbolda çok meşru bir zemin. Toplumda ayıp ve yasak olan şey tribünde meşru hale geliyor. Ve bu meşruiyet kadının taraftar kimliğinde de erkeksi tavırlar sergilemesine sebep oluyor. Çünkü o şekilde o alanda kabul görüyor. Geçen aylarda yaşadığımız bir eşcinsel hakem olayı vardı. Çok medyatik bir şekilde o adamı yok ettiler. Ama şunu söylüyorlardı, “yakışıklı bir futbolcu olursa farklı karar verir”. O zaman kadın futbolu da var. Demek ki kendi bilinçaltında kadın maçını yönetse güzel futbolculara başka amaçlarla bakacak. Ve bunu bir gariplik olarak görmüyor. Tribünde kadın sayısının artması gerekiyor ancak, erkeğe benzeyerek değil kadın kimliğini koruyarak artması gerekiyor. Onun için de taraftar inisiyatiflerinde kadın taraftarlar örgütlenip bu konuyu dile getirsinler, maça da gitsinler ama maçta bu tavırlarını sergilesinler, pankart açsınlar, bu konuya ilgili paneller yapsınlar. Başka türlü olmaz. Bunun tepeden atılan adımlarla gelişeceğine inanmıyorum.
Birgün/Serdar Sağlam
»Ocak ayındaki Beşiktaş kongresi yaklaşıyor. Taraftar Yıldırım Demirören’e tepkili. Sizin bu dönemde desteklediğiniz bir aday var mı? Murat Aksu’nun adaylığına nasıl bakıyorsunuz? Ekibindeki ilk isim, cumhurbaşkanlığı döneminde Kenan Evren’in de danışmanlığını yapmış olan Ali Baransel oldu...
Kişilerden önce duruma bakmak lazım. Beşiktaş son 5 yılda Yıldırım Demirören yönetimi altında tam bir müflis politika izledi. Hem maddi açıdan hem manevi açıdan tüm değerleri yıprandı ve erozyona uğradı. Son maçlarda da görüldüğü gibi artık taraftarda da sabır kalmadı. Aklı başında taraftar yavaş yavaş kendini tribünden çekiyor. Tribünler yönetimlerin bir şekilde besleyerek manipüle ettiği insanların eline geçti. Tabii son maçta olan olayları bu manipüle edilen insanlara bağlamamak gerekiyor. “Küfür ediliyor, küfür kötü” diye protestoların üzerini kapatmamak lazım. Küfürsüz sloganlarla yönetim uyarıldı. Bütün tribünler buna katıldı. Yeni açık da protesto ediyorsa bu iş bitmiştir. Çünkü Yeni Açık karşılık beklemeyen, yönetim oyunlarına alet olmayan taraftarın tribünü.Beşiktaş makamları saygı görmesi gereken makamlarsa önce orada oturanlar o makamlara saygı gösterecek. Beşiktaş Başkanı’na küfür edilmezse Beşiktaş Başkanı da küfür etmeyecek. Tribün olgun bile davranıyor. Bütün bunlar bu müflis yönetime bir mesaj. Fenerbahçe Başkanı Beşiktaş maçına gelmemişken Beşiktaş başkanının Fenerbahçe maçına gitmesini Beşiktaş değerlerinin alçaltılması olarak görüyor ve bununla ilgili mesaj gönderiyorlar. Yanlış anlaşılmasın; ben Beşiktaş taraftarı olarak Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarına gidiyorum ama taraftar olarak. Fakat Beşiktaş Başkanı’ndan bahsediyoruz, kendisini biraz sınırlaması gerekiyor. Ha tabii Aziz Yıldırım Beşiktaş maçına gelirse Yıldırım Demirören de Fenerbahçe maçına gitsin. Hatta bütün kulüp başkanları birbirlerinin maçlarına gitsin.Sonuç olarak bu kongre Beşiktaş için tarihi bir fırsat. Bu yönetim anlayışından Beşiktaş’ın tamamen kurtulması gerekiyor. Bu en önemli gerekliliktir. Beşiktaş taraftarı da bunun farkında ve inanılmaz bir şekilde aidatlarını yatırıp seçmen olarak bu kongrede yer almak istiyor. Yaklaşık 8-9 bin katılımlı bir seçim olacak gibi. Böyle bir katılım Beşiktaş için çok önemli. Beşiktaş taraftarı kulübüne sahip çıkıyor. Kongrede yönetimin değil Beşiktaşlının borusu ötecek. Türkiye’nin en büyük katılımlı kongresi olması bekleniyor. Kongre, Yıldırım Demirören anlayışından kurtulmak ve takımı düze çıkarmak için önemli bir fırsat. Takım nasıl düze çıkar? Kararlı bir programla, sırt sırta vermiş, iyi kenetlenmiş bir yönetim kurulu ve çok çalışmayla…
»Yeni seçilecek yönetim bunu yapabilir mi sizce? Murat Aksu’nun Yıldırım Demirören’le farkını ciddi şekilde ortaya koyması lazım. Sadece fark koyması yetmez, o dönemlerin hesabının sorulmasında aktif olarak başı çekmesi gerekiyor. Murat Aksu’nun babasından dolayı hükümetle de bağlantısı var. Bu girişiminin, başkasının çıkarı için değil sadece Beşiktaş’ın çıkarı için olduğuna Beşiktaşlıları ikna etmesi lazım. Benim anlayışıma göre bu yönetim, bu insanlar, Beşiktaş’ı içinde bulunduğu durumdan çıkarmalı, düze getirmeli ve güven veren bir yönetim kurulu oluşturulmalı. Sonuç olarak Beşiktaş’ta bir başkanlık sistemi var ama başkan da bu işleri tek başına yürütecek değil.
»Yeni yönetim kurulu için size bir teklif olursa bu teklifi nasıl değerlendirirsiniz? Bana teklif getirenlere aynı şeyi söylüyorum. Benim şartlarım çok maksimum şartlar. Ben ya başkan olurum ya da Beşiktaş için bir taraftar olarak elimden gelen desteği gösteririm. Komiteler de oluşturulsa katkıda bulunurum. Her şeyden önce kongrede Yıldırım Demirören yönetiminin gitmesi gerekiyor. Sonra da benim aktif olarak katılıp katılmayacağımı süreç belirleyecek.
»Demirören’in yeniden aday olmasını nasıl karşılıyorsunuz? Yıldırım Demirören iki kupa almışken tekrar seçime girmemeliydi. Onun en büyük beklentisi şampiyonluktu, maksimum program buydu ve bundan sonra tekrar seçime girmemeliydi. 5 senedir gelen bu anlayışı Beşiktaş bir 3 yıl daha sürdüremez.
»Yıldırım Demirören kulübü kendisine borçlandırdı, böyle bir durum var. Demirören, seçimlerde bu durumu, gelecek yönetime karşı kullanır mı? 50-60 milyon dolar alacağı var nihayetinde...Kullanacak muhakkak. Çünkü bu borç yeni yönetimin kucağında değil tepesinde Demirören’in kılıcı gibi duracak. Türkiye’de futbol gelirleri ve bilançoları şeffaf olsaydı, denetlenseydi, tüm kulüpler iflas etmişti. Ama Türkiye’de sistem kulüpleri borçlandırarak yürüyor. Sistem bundan besleniyor. Kulüplerin, kapılarında ihsan ve sadaka bekleyen kullar olması iktidarların işine geliyor.
»Galatasaray ve Fenerbahçe de kötü yönetilmiyor mu, sadece Beşiktaş mı kötü yönetiliyor? Fenerbahçe, büyüklük böbürlenmesini bir sistem, bir ideoloji haline getirdi. 300 milyon dolar bir bütçe açıklıyor, bakıyorsun geliri 100 milyon dolar bile değil. Balon bir forma satışı hikâyesiyle birilerini uyutuyorlar. Galatasaray da aynı şekilde kendi varlıklarına güvenerek “nasılsa devlet bize stat yapar, destek olur” gibi düşünerek devam ediyor. Ama en azından Galatasaray o açığı istikrarlı bir yerde tutuyor. Beşiktaş ise çalışan kesimin takımı ve gelirinden fazla harcamayan bir takım, sadece başarıya endeksli bir takım değil. Büyüklüğüyle övünen bir takım değil. Zaten bunları da yapmamalı. Yaparsa Galatasaray’dan ve Fenerbahçe’den farkı kalmaz. Bunların kötü bir kopyasına da kimse itibar etmez. Beşiktaş amatör kümede de oynasa benim için fark etmez. Ben yine gider Beşiktaş’ı izlerim.
»Yeni gelen yönetim Beşiktaş’ın o semt takımı duruşunu koruyabilir mi?Umarım korur. Ama öncelikle Beşiktaş’ın bu frensiz baş aşağı gidişini durduracak bir yönetim gerekiyor. Arabayı durdurduktan sonra ne yöne gideceği çok önemli ancak ikincil önemde bir şeydir. Artık bu arabanın durdurulması gerekiyor. Çünkü bu yönetim Beşiktaş’ta cinnet durumu yarattı.
»Yıldırım Demiören’in tribüne yönelik açıklamaları var, bir ara “tribünleri temizleyeceğim” dedi. Geçenlerde tribünlerde yaşanan olayları da memleket meselesi haline getirip, topluma mal etmeye çalıştı. Başkanın taraftarla arasındaki bu çatışma, yeniden seçilmesi durumunda nasıl şekillenir? Demirören, 2004’te kongreye giderken, “yönetim sizin, kapalı bizim” diyen bir grubun desteğiyle geldi. Ondan sonra da tribünlerde belli bir grubu manipüle ederek beslemeye başladı. Tabii bunu sadece Beşiktaş yapmıyor. Dolayısıyla kombineler yüzünden, başka işler yüzünden taraftar aristokrasisi oluştu. Profesyonel taraftarlar oluşturuldu. Bunların yanlarına da lümpen taraftarlar geldi. Bir yönetimin yapması gereken tribünlere karışmamaktır. Taraftar örgütleri olur, taraftar örgütlerinin başında aklı başında temsilcileri olur bunlar tribünlere yön verir. Demirören “tribünü temizleyeceğim” dedi ama tribünleri kullanmaya çalıştıktan, güvenemediği bir grubun üzerine fedailerini saldıktan sonra… Ve olan sade taraftara oldu. O taraftar sesini çıkardığında da üç beş kişinin küfrü bahane edilip adı küfürbaza çıkartılıyor.
»Fahiş düzeydeki bilet fiyatları hakkında ne düşünüyorsunuz? Fırsatçılık… Geçen sene Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında yaptılar. Bir taraftan milyon dolarları saçıyorlar bir yandan da maçlara ekmeğinden artırarak gelen emekçi insanların sırtına biniyorlar. Faturayı emekçi taraftara kesiyorlar. Futbol yoksulların oyunudur. Dünyanın her yerinde bu böyledir. 50 bin 60 bin kişiyi statlara başka türlü koyamazsınız. Yönetimler kendi beceriksizlilerinin faturasını taraftara ödetiyorlar ve federasyon da buna hiçbir şey yapmıyor.
»Diyarbakırspor’un yaşadığı süreci ele alalım biraz da. Çetin Sümer, Gaziantep maçından sonra alelacele Galatasaray maçına çıkmayacaklarını söyledi. Bu bana Yıldırım Demirören’in PAF takımıyla çıkacağız demesini hatırlattı. Önce hakem hatalarını gündeme getirdiler. Sonra da ırkçı tezahüratlardan dolayı böyle bir açıklama yaptıklarını söylediler. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz; gerçekten burada Diyarbakırspor’a yönelik bir ırkçılık mı var, yoksa tribündeki genel şiddet psikolojisinin bir yansıması mıdır bu tezahüratlar? Rakibi kızdırmak için söylenen, altı çok da dolu olmayan sloganlar mı?
Tribünlerde hiçbir şey kendiliğinden oluşmuyor. Toplumda olan bir olay ya da toplumsal bir olgu tribünlere çok daha büyüyerek yeniden yansıyor. Genelde futbolun kitlesi genç, yeni iş sahibi olmuş ya da iş arayanlar ve öğrencilerden oluşuyor. Bu yönüyle futbol izleyicisi kolay harekete geçirilebilecek bir kitle.Futbol, hep birlikte yaşama ve yarışma kültürünün yeniden üretimidir. Ama bir yandan da bıçak sırtı gibi karşıdakini yok ederek kendine bir kimlik edinme arenasına da dönüşebiliyor. Fanatizm ve holiganizm buradan çıkıyor. Irkçılık da, milliyetçilik de başka kültürleri yok ederek kendine bir varlık sebebi yaratan ideolojilerdir. Karşı tarafın düşman ilan edilmesiyle ve onun varlığına üstünlük sağlayarak hayat bulan ideolojilerdir. Başkasının varlığıyla varlık bulurlar. O nedenle bir düşman yaratırlar. Son dönemde de onurlu bir barış ve demokratikleşme yönünden olumlu bir adım atılıyor. Kürtlerle birlikte modern bir toplum olarak etnik kimliklerimizi, sorunlarımızı geriye atarak çağdaş bir toplum olma yönünde önemli bir barış süreci yaşıyoruz. Ancak bu süreç çok sancılı geçiyor. Avrupa’da bu ırkçılığı daha net görüyoruz çünkü sürekli göçmen alan bir nüfusu var. 77 ayrı milletten insan bir ligde oynuyor. Ama onlar şunu biliyor; futbol toplumsal şiddetin, çatışmanın yeniden üretilebileceği bir alan değil ama olabilir. Onun için “ırkçılığı sahalardan şutlayalım” kampanyaları yapılıyor. Bursaspor- Diyarbakırspor maçında Kürtlere karşı örgütlü bir aşağılama ve saldırı vardı. Barış sürecinde iktidarları tehdit altına giren kesimler kuru sıkı“dağa çıkarız” diye salladılar, tribüne çıktılar. Kimse beni o olayın dışarıdan örgütlenmediğine inandıramaz. Ve o maçta sıradan taraftarları da kendilerine alet ettiler, orada bir linç ortamı yaratıldı. Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki gerginliğin altında bu yatıyor. Buna karşı Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı ve federasyon elindeki yetkiyi kullanabilirdi ve bu süreç tersine döndürülebilirdi. Irkçılığa karşı tedbir alınabilirdi ama onlar bunu tanımlamaktan bile kaçındı. Disiplin Talimatı’ndaki ırkçılığa ilişkin maddeyi işletmediler. Aynı anlamda ama farklı ceza getiren bir madde koydular. Şimdi aynı suçu iki kere tanımlayıp farklı cezalar veriyorlar. Hukukun bile temeli ayaklar altına alınıyor. Diyarbakırspor Başkanı samimiyetle, “biz Kürt bölgesinin takımıyız onun için bu bize planlı yapılıyor” derse sonuna kadar destek olurum. Bu tavırlarını sürdürürlerse vicdan sahibi insanlar giderek onların yanında yer alır. Mücadelesiz hiçbir şey değişmiyor. Bu gerekçeyle sahaya çıkmayacağız derse onu da tartışırım ama “hakem hata yaptı, sarı kart gösterdi” diyerek ağlak bir tavırla ortaya çıkarsanız daha tehlikeli bir şey ortaya çıkar. Birincisi bu konuda duyarsızlığın artmasına sebep olursunuz. Kendinizi haksız bir zemine kaydırırsınız. Çünkü hakem hataları her yerde var
»Kadınların futboldaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüm toplumsal dinamikleri futbolda görebiliyoruz. Futbol üzerinden inşa edilen bir erkeklik kimliği var. Aynı zamanda erkeklik üzerinden de futbol inşa ediliyor. Kadınlar futbolda kendi sosyal kimlikleriyle yok. Ancak erkeksi bir kimlik takındıklarında kendilerini futbol kültüründe var edebiliyorlar. Evet, futbol toplumdaki cinsiyetçiliği yeniden üretiyor... Aziz Yıldırım’a küfür ediliyor. Herkes Aziz Yıldırım’a küfür edildiği için karşı çıkıyor ama aslında Yıldırım’ın annesine küfür ediliyor. Orada küfür edilen kişi bir kadın. Ama futboldaki cinsiyetçi unsur sadece küfür üzerinden ilerlemiyor. Futboldaki tüm söylem kadının cinsel istismarına dayalıdır. Gol bile kadına tecavüz metaforlarıyla dile geliyor. Rakibe karşı hissettirilmek istenen üstünlük kadına hakaret üzerinden kendini gösteriyor. Toplumun, özellikle genç insanların, ve dolayısıyla tribünlerin kadınsızlıktan dolayı ciddi sorunları var, gol olduğu zaman en iğrenç küfürleri salladığında kendini cinsel olarak tatmin ediyor. Pornografik bir durumdur bu... Bütün futbol söylemi kadına tecavüz ve kadının aşağılanması üzerine kuruludur. Ve bu futbolda çok meşru bir zemin. Toplumda ayıp ve yasak olan şey tribünde meşru hale geliyor. Ve bu meşruiyet kadının taraftar kimliğinde de erkeksi tavırlar sergilemesine sebep oluyor. Çünkü o şekilde o alanda kabul görüyor. Geçen aylarda yaşadığımız bir eşcinsel hakem olayı vardı. Çok medyatik bir şekilde o adamı yok ettiler. Ama şunu söylüyorlardı, “yakışıklı bir futbolcu olursa farklı karar verir”. O zaman kadın futbolu da var. Demek ki kendi bilinçaltında kadın maçını yönetse güzel futbolculara başka amaçlarla bakacak. Ve bunu bir gariplik olarak görmüyor. Tribünde kadın sayısının artması gerekiyor ancak, erkeğe benzeyerek değil kadın kimliğini koruyarak artması gerekiyor. Onun için de taraftar inisiyatiflerinde kadın taraftarlar örgütlenip bu konuyu dile getirsinler, maça da gitsinler ama maçta bu tavırlarını sergilesinler, pankart açsınlar, bu konuya ilgili paneller yapsınlar. Başka türlü olmaz. Bunun tepeden atılan adımlarla gelişeceğine inanmıyorum.
Birgün/Serdar Sağlam
Post a Comment