Takımı düşesi gelir insanın..
'' Düşen takımların tezahüratlarla, alkışlarla uğurlanması... Tribüne çağrılan futbolcuların, başlar önde, gözlerinde iki damla yaş, kendilerini alkışlayan taraftarları alkışlamaları... Sanki yirmi bin kişilik kocaman bir el, takımın sırtını sıvazlıyor, ‘aldırma koçum’ diye teselli ediyor gibidir. İzlerken gözleri yaşarır, tövbeler olsun, neredeyse takımı düşesi gelir insanın.Benim gözüm, düşen takımını bağrına basanlar kadar, derin derin üzülenlere takılır. Başlarını ellerinin arasına almış hıçkıranlar, omuz omuza ağlayanlar, kitlenmiş, melul melul boşluğa bakanlar... Bizde de pekala görürsünüz tribünlerde bu portreleri. Temiz temiz üzülmek, salih bir duygudur. Yas tutma yeteneği, değerlidir. Futbolculara, hocaya, yönetime, federasyona veya kara bahta kahretmenin de icabı olabilir, eyvallah. Günah keçilerinin peşine düşmek, baldan tatlıdır üstelik. Ama takımını gerçekten seven için, bunlar, salimen üzülmenin üzerini örtemez. Ancak salimen üzülürseniz, gerçekle yüzleşebilir, maneviyatınızı onarabilir, doğrulup devam edebilirsiniz. On gün oluyor, biz Gençlerbirlikliler de 20 dakikalığına küme düştük. Konya’nın öne geçip Antalya-Ankaragücü maçının berabere gittiği o 20 dakikalık ömür boyunca, ben düşmeyi sindirmiştim içime. Sahadaki takımın gamsızlığıyla, ufkunu transfer devr-i daimiyle sınırlamış yönetimin basiretsizliğiyle, bunu hak ettiğimizi düşünmüştüm. Yine de daraldı içim. Minem soldu. Kederimle sükunet içinde yalnız kalayım istedim. Gel, dedim Işık’a, tribün dostlarımızla helalleştik, çıktık eve geldik. Işık ergen öfkesiyle söylenip duruyor. Ben mütevekkil, bakıyorum. Gençler’i tutmanın zaten azaplı bir şey olduğunu söylüyorum, kendimi tam baba hissederek. Antalya maçından müjde bekliyoruz. Sokurdanmasını bir an kesti, “Geçen hafta (Sivas maçını izlerken) kuduruyordun” dedi, “şimdi resmen düşüyoruz, böyle sakinsin.” Cevabı kendi verdi hemen: “Tabii, şimdi melankoliye geçtin.” Doğru söze ne denir? ‘Okuyucu’nun yazarı Bernhard Schlink, son kitabı ‘Haftasonu’nda, büsbütün kapılmadan, ruhunu ona teslim etmeden melankolinin tadına varabilmenin saadetinden bahseder. Hem, melankoliye dalıp gitmek, ıstırabın sebebinin de derinlere inip kaybolmasına yardım ediyordur. Sonra Antalya Ankaragücü’ne attı, kurtulduk. İşte melankolinin saadetini o zaman iyi anladım.''
radikal/09-06-2009
Post a Comment