Taç Felsefesi..
9 Aralık’ta Hürriyet’in Spor ekinde Ozan Ermiş “Taç değil taş atıyor” başlıklı yazısında taç canavarı Delap’ı tafsilatıyla anlatmıştı. Ortalama 38 metrelik taçlar atıyormuş Delap. 45 metreye kadar attığı olmuş. Rekor, 2000 yılında 46 metrelik bir taç savuran, Tranmere Rovers’lı Challinor’ın. Delap’ın taçları saatte 60 kilometre hıza ulaşabiliyormuş. Frikik veya korner hükmünde mancınıklar. Bu sezon taçtan 6 gol asisti yaptı, ilk gençliğinde başarılı bir ciritçi olan 32 yaşındaki İrlandalı. Arsenal’i 2-1 yendikleri maçta iki golün asisti de onun ciritinden çıkma. Bu işe çok bozulan Arsene Wenger, -ki ona ‘kültür insanı’ diyorlar-, taç atışı için bir oyuncunun gerilip hazırlanmasını beklemenin ve bu esnada herkesin ceza alanına doluşmasının, taç atışının ruhuna aykırı olduğunu söylemiş. Tarih şuuru: Futbolun kuralları adım adım konurken, önce, 1880’de, elle istendiği gibi kullanılabiliyordu taç atışı. Hemen iki sene sonra, bugün bildiğimiz gibi, ayaklar yerde sabit, iki ele kafanın üzerinde tutarak atma mecburiyeti getirildi. Demek, kanun koyucu, ayakla oynanan bu oyuna elin hünerlerini karıştırmak istememiş, kenar çizgisinden topu oyuna geri kazandıracak oyuncunun elini kolunu bağlamıştı. (Yine de homo erectus, cimnastikçi elastikiyetiyle yaylanarak, nesillerdir kanunu zorluyor.) Ezcümle, taç hukuku, Wenger’i doğruluyor sanki. ‘Touch’dan geliyor ama... O kadar mı? ‘Taçın ruhu’ bu mudur? Oyunda bir kesinti, bir hat kopması mı? Topun ‘el çabukluğuyla’ ayaklara iade edilmesini sağlayacak bir formalite? Yoksa, kendi haysiyeti olan bir hamle midir oyunda? Tacın adı bile, farklı anlamları çağrıştırmıyor mu? Futbol Türkçesinde terimi İngilizce ‘touch’tan almışız, ‘elle dokunuş’ yani. Eylemin istisnaîliğini vurguluyor. Fransızcada da aynı: touche. Oysa futbol İngilizcesinde ‘touch’ değil ‘throw-in’ deniyor, yani içeri atmak. Almancası da aynı: Einwurf. Bakın bu, taç atışının iş- levini teknik bir itinayla vurgulayan bir tanım. İtalyancası iyice ‘nötr’: ‘rimessa (rimettere) in gioco’, oyuna atmak (aktarmak). İspanyolcada ‘saque de banda’ deniyor, çizgiden atış. Portekizce ‘chuta lateral’, yandan vuruş - veya yandan şut; bakın bu, taca en hürmetkâr tanım! Brezilyalılar ‘arremesso lateral’ diyor, yandan atış veya kısaca ‘lateral’ (yandan). (Eski) Türk Dil Kurumu’nun 1974 tarihli Ayaktopu Terimleri Sözlüğü’nde de ilahi bir Brezilyalı ilhamı var: ‘yandışı atışı’. İki sezon önce, Uğur Boral’ın topu taca çıkarmama uğruna kaptırmasıyla Kayserispor’un Fenerbahçe’ye attığı gol üzerine yazdıklarımı hatırlatayım... Topu taca bırakmama, oyunun akışını kesmeme ısrarı, ‘oyuncu ruh’un erdemidir. Taca son nefesine kadar direnir o ruh. Arabaların altına, bayır aşağı, ta uzaklara gidip dakikalarca gelmemesi riskine karşı topu ‘dışarı’ kaçırmamaya azami özen gösteren mahalle topçularını hatırlayın. Top sanatkârı, taca razı olmayı hele bizzat taca bırakmayı, haysiyet kırıcı bulur. Top, neredeyse kale çizgisi gibi hayati bir savunma hattıdır, topun kıymetini bilen ustaların ayağında. Çizgi dibinde taca meydan okuyan slalom, cambazın ip üstünde yürümesine benzer bir şehvet uyandırmaz mı? Beri yandan, topu taca atmak, profesyonel futbolda kullanışlı bir yordam. Bilhassa meslekten savunmacılar hiç gocunmazlar, analarının ak sütü gibi helal sayarlar topu taca yollamayı. Bunun da üslûpları var, gözden kaçırmayın. Duygusuzca ‘dan’ diye taca vurmak, bir kararlılık gösterisi, bir diklenmedir. Ama abartıp da, bir daha dönmemek üzere def olmasını dilercesine taca abanan bek, imdat fişeği yollayan kazazedeye benzeyecektir. Yahut tam tersine, geçerken çöp kutusuna bir şey atıverircesine pıt diye çizgiden dışarı bırakıvermek topu. Yeri geldiğinde ‘cool’ bulurum bunu da; efendice pes etmek gibi görünse bile. ‘Te oraya, yok şoraya’ Taç folklorunu unutmayalım. Vakitten didiklemenin sofrasıdır taç. Ooh, topu karpuzcular gibi evirip çevirir, terini ıslağını formanıza silip kurular, takım arkadaşlarınıza “te oraya, yok şoraya” diye kaş göz edersiniz. Saniyeler akar. Küçük adımlarla ıkın ıkın ilerleyip yirmi metre menzil kazanmak, bir başka çamurluk. Tacı futbolun ruhuna sığdıramayanların zihninde, hep bu sahnelerin deneyimleri var. ‘Topu taça atmak’, sahalardan medenî hayata da sıçramış bir deyim biliyorsunuz; geçiştirmek, sürüncemeye bırakmak manasına. Toplumsal sağduyu da ısınamamış yani şu taca. Ama hep ne diyoruz; futbolun içinde bu da var!
20-01-2009 Radikal
Post a Comment